25 Mart 2008 Salı

BRÜTALİZM(LER)

İkinci dünya savaşı sonrası, teknoloji ve modernizmin sorgulandığı, klasik yaşam biçimlerinin ve toplumsal rollerin gözden geçirildiği, yeniden kurulduğu bir dönemdir. Bu dönem içinde, mimarlık da kendi duruşunu ve de kentleri yeniden gözden geçirmek durumundadır. 

CIAM, Athens Charter ile, kenti  Konut, Çalışma, Rekreasyon, Ulaşım dört fonksiyonel başlık altında çözümleyip, bir de bu belirli parçaları birbirinden ayırma, organik bir bütün olan kenti mekanik ilişki parçalarına dönüştürmeye yönelik kararlar alır. Sonraki CIAM’larda ise, kentin duygusal yapısı tartışılanların arasına girecektir. Ama bu mekanik bakış açısına en büyük tepki 9. CIAM toplantısı ile başlar, gençlerin bu yapıyı sorgulaması, bir sonraki CIAM’ı düzenlemek üzere iş başına gelmeleri ile sonuçlanır. Onların düzenlediği 10. CIAM, . ‘Athens’in Konut, Çalışma, Rekreasyon ve Ulaşım’ı birbirinden keskin hatlarla ayırmayı amaçlayan salt fonksiyoncu bölgelendirmesi yerine,  bu yaklaşımda ‘hayati insan ilişkileri yetersizce ifade edilmemiştir’  diyerek karşı çıkar ve The Doorn Manifestosu ile Ev, Sokak, Bölge ve Şehir gibi elemanları, ve bunlarla birlikte aidiyet ve kentin psikososyolojik ikişkilerini tasarımlanmış kente koymaya çabalar. 

Team X olarak adlandırılan bu grup, Corbusier’in Venedik Hastanesi’ni örnek alan tüm programı içerisine alan bir matris dahilinde zemini projelendiren ve karmaşık ilişkileri esneklikle bütünleyen, labirentsel okunaklık kavramını ortaya çıkartan mat-buildings - halı bina örüntü kentleri projeleri ile bu çabalarını somutlaştırırlar.

Team X’in, kurmayı amaçladığı insan ilişkilerine önem veren kent düşüncesinin önerilen konut birimi, geçmişten kalma konut yapılarından çok, Corbusier ‘in Unite d’Habitation’udur Smithson’ların en çok eleştirilen projesi Robin Hood Gardens örneğinde olduğu gibi. Ama bu sefer gökyüzündeki sokaklar ile birlikte. Ama unuttukları sokağın yerle ne kadar bağımlı olduğu, ve mahallenin dolayısı ile aidiyet ve kimliğin genelde tasarımsal önkabullere ne kadar dirençli olduğudur. Lucy, yıldızlarla beraber gökyüzünde değildir, yere yakın eski kentte yaşamını sürdürmektedir. 

Savaş sonrası İngiltere’sinin değişmiş, refah devleti olarak baştan kendini kurmaya çalışan artık dünya’nın hakimliğini, Amerika’nın taşralığı konumuna terk eden ve ‘genç entelektüellerin politika ve mimarlık ortamına tepki göstermeye başladığı’ atmosferinde,  yeni şehirler kurulur, yeni binalar yapılırken Smithson’lar, ‘mimarlığın hala yapılabilir’ olduğunu göstermek isterler.

Mies etkileşimli, Hunsington School ile ortaya koydukları, aura’sız, gizden arındırılmış bir mimarlığı arayışlarının sonucudur.  Kapitalizmin metalaştırmasını yadsımayan ve de dolayımsız olarak bunu yansıtan.

Modernde bırakılamayan yaşam izi, onun unutmayla övündüğü her şeye karşın izler, malzemeyi gizlememe, onu kaplamanın ardına bırakmama, ve bu dobralıktan heyecan duymadır  özü.  Bu noktadan sonra, iki brütalizmden bahsedilebilir.

Le Corbusier, idealleştirilmiş ve etrafından ve üzerine gelen etkilerden yara almayan bir mimarlık yerine, özne ve nesnenin belleğini koruyabileceği, kendi varlığına dönebileceği, özü çıplaklıkla ortaya koyan bir brütalizme doğru ilerler ve  böylelikle aslında aura’yı korumaya devam ederken, Smithsonlar tüketimin, kullan at’ın, pop kültürün tüm belleksizliğinde üretim tekniği ve malzemenin, nesnenin kimliksizleştirilmesinden ve gizsizliğinden övünen brütalizmini uygularlar. 


Smithson’ların pop kültürü, Amerikan pop kültüründen temelde bir taşralılık ve yoksunlukla (bu nedenle imajla yetinen, ve şiddet oluşturmaya meyilli) ayrılan İngiliz pop kültürüdür. Reklamlar, Smithson’lara malzeme sağlarlar. 


Hiç yorum yok: