25 Mart 2008 Salı

formun takip ettikleri (DRAFT)

‘yöneten kuraldır ki her şeyi, organik ya da inorganik
her fiziksel ve metafiziksel şeyi,
insansı ve insan üstü olan her şeyi
zihnin, kalbin ve ruhun tüm dışavurumlarını
yaşam onun ifadesiyle kendini bulur ki:
form, daima takip eder fonksiyonu. kural budur.’

Ateşli bir şekilde böyle ifade eder Sullivan,  bu kadar kör müyüz, akılsız mıyız diye sorar okuyanlarına, sonrasında da, ileride modernlerin benimseyecekleri en temel düsturlardan biri olacak ‘‘biçim fonksiyonu takip eder’’i söylerken, çok katlı ofis binalarının nasıl tasarlanması gerektiğini anlatan yazısında.  Büyük cümleler, büyük yazılar ve ateşli söylemlerden çıkar genellemesini yapıp yapamayacağımızı bilemeden, nesnel olamayacak bir yorumla, bu metnin ne kadar etkileyiciliği ve sarsıcılığını eklemek uygun olacaktır.  

Sullivan’ın (bu çığlığının yankılandığı) Chicago’su, yeni tipolojilerin, yeni icatların ve mali gücünün sonucunda mimarlığın deney yeri konumundadır. Çelik strüktür ve asansör, yüksek yapılara izin verirken, bu yapıları bezeyen hala daha Amerikan olmayan ve yapı ile bağı bulunmayan bezemelerdir. Sullivan’dan daha önce Greenough, bu ortamın doğurduğu koşullarda, dönemin en çok kullanılan  kavram ve kelimeleri olan doğa ve makinadan ve onların evriminden yola çıkarak, sadeleşmeden ve gereksiz öğelerin çıkartılarak 'ne olduğunu yansıtan binaların yapılması gerektiğini' vurgulamıştır zaten. Organik bir bezemedir aradığı Greenogh’un, kullanıcının ihtiyaçlarına cevap veren. Metnin tamamında göz önünde bulunan 'Yaratıcı' referansını kullanarak, O’nun her işinde biçimlerin işlevlere uyum sağladığını belirtir. İşlevler özgürleştiridir. Ve en özgür yapı biçimleri  köprüler ve gemiler gibi utiliteryan yapılardır. Greenough, keyfi bezemenin bir sonu olmadığını söyler Ruskin gibi, aşırı bezemenin köleleştirici olduğunu da.  Loos’u öngörürcesine, medeniyet geliştikçe bezemenin öneminin azaldığı da yer alır satırlarında.  Aynı zamanda Loos gibi fonksiyonel ile görkemli (monumental) olanı ayırır. 

Bezeme, yukarıda zikredilen Loos ve Greenough'un  'yakınması' olduğu gibi, Sullivan'ın da en büyük derdidir. 

Bir binanın salt kütle ve oranları ile de güzel ve asil olabileceğini söyleyerek başlar Sullivan  ve bir deneme yapmaya çağırır. Tüm binalar çıplak bırakılmalıdır bir süre ki, o hallerindeki güzellik de takdir edilebilsin. Ancak ondan sonradır ki, duygusal bir yoğunlukla, bir sanatçının ellerinden çıkan bezeme ile olarak sanat eserine dönüşebilsin. Sullivan, bezemeyi tamamen yadsımaz, sadece hakikiliğini sorgular bir bakıma. Ve, bezemenin bu hakikate ulaştıysa bütüncüllüğünü bozmadan yapıdan ayrılamayacağını da ekler.  Organik, maddenin içerisinden gelen bir bezeme olmalıdır bu, içsel karakteri yansıtan.  Amerika’nın bunun gerçekleştirilebileceği tek yer olduğu, Ruhun büyüyüp olgunlaşıp  kendine dair olanı bulabileceği tek yer olduğu da Sullivan'ın kanıksadığı bir gerçektir. 

Hiç yorum yok: