6 Mayıs 2008 Salı

GEÇİCİ MODERN

GEÇİCİ MODERN

‘Modernity is the transient, the fleeting, the contingent; it is one half of art, the other being the-eternal and the immovable.’

  Charles Baudelaire, The Painter of Modern Life (1863)


Füturizm kadar keskin bir akımın dönemde ağırlıkla kullanılan formların henüz endüstriyelleşememiş memleketi İtalya’da çıkması elbette tesadüfi değildir.  Yüzyıl ortası dönümü sonrasında Punk akımının en sert söylemlerinin, pop-art’ı sadece imge ve reklamlar üzerinden Amerika’dan ithal eden İngiltere’de çıkmasının tesadüfi olmaması gibi. Nesneyi edinememek, arzusunu edinmek çok daha kuvvetli bir aidiyetle bu arzuya ve imaja sarınmaya yol açabilir.

Futurizm yeni, modern ve geçici olanın kutsanması olarak tanımlanabilir. Bu kutsama içerisinde yeni’nin getirdiklerinin herhangi bir etkisi olmamalıdır zaten. Çünkü zaman ‘yeni zamanlar’dır ve ‘zihni açmak yerine klasik modelleri kopyalamaya yönelten gençliğin hapishanesi’ akademiler, müzeler ya da anıtlara gereksinim duymayan, tarihsel devamlılığa ve ondan ödünç alacaklarına borçlu kalmak istemeyen mimarlıktır belirmesi gereken.  Yeni’nin getirdiklerini de iyi ve kötü nosyonlarının istisna  tutmadan ya da şerh koymadan hepsini: hızı ve yıkımı, şehri ve gürültüyü, makina ve savaşı kısacası Faust’tan beri süregelen modernizmin temalarını bütüncül olarak kabullenmişlerdir. Bu nedenle içlerinde ‘ teknolojisini alıp ahlakını almamak’ tarzı bir seçici geçirgenlik ve bundan kaynaklanabilecek ikiyüzlülük barındırmadığı söylenebilir. 

‘Füturist mimarlığın sorunu çizgisel bir düzenleme yapmak değildir’ diyerek başlar Gelecekçi Manifesto,  her yabancı ve grotesk olanı dışarıda bırakan yeni biçimler ve yeni çizgiler, profil ve hacimlerin yeni harmonisinin oluşturulduğu Gelecekçi evdir aradıkları. Yeni derken herhangi bir yeni’yi almadıklarını eklemek gerrekir. Moda, din ya da politik rejimlerin hızlı değişen yenileri değil, çevresel koşıllarda derin değişikliklere yol açan, geçmişi alabora edip kendini oluşturan yenidir bu kendi tarifleriyle. ‘hafif, pratik, gelip geçici ve seri’ olan’dır. 

Tüm ‘pseudo avangard’ mimarlıklara, tüm klasik,  görkemli, çıkıntılı, dekoratif, hiyerarşik mimarlıklara, restorasyon ve yeniden üretmeye,  ağır ve baskıcı ‘ yatay ve dikey çizgilere, kübik ve piramidal formlara’ karşı çıkan mimarlığa dair eşlik eden resimler bu idealleri yansıtır mı sorusunu sormak gerekir belki de. Sant’Ellia’nın elinden çıkma çizimlerle  görselleştirilen gelecekçi şehir, yatay ve dikeyliğin,   kübik ve piramidal formların, anıtsal ölçeğin, simetrinin ve düzenin barajlardan ilham almış hali gibidir ve de bu görüleri, her halukarda, özellikle dönemin ve yerin belirli koşulları gözönüne alındığında çarpıcı ve misyonuna uygun, ama genel olarak  söylenilenler ile tam manası ile ilişki kuramayan pozisyonda olduğu söylenilebilir.  Gelip geçiciliği öven ilkelerinin kalıcılığının vurgulandığı hissini verir. Bu imajların çarpıcı olmadığı manasına gelmemelidir, bilakis, hala daha üretilen gelecek imajları, bunlardan pek farklı değildir. 

Son olarak gelecekçi mimarlığın ilkelerini özetleyecek olursak:  hesaplamaya, basitliğe ve cesarete dayalı, yeni malzemelerin hafif ve esnek mimarisi, salt faydacı değil ifadeli ve ‘sanat olarak kalmaya devam eden’, dinamik eğimli ve eliptik çizgilere sahip, malzemelerin brüt, çıplak kullanılıp düzenlendiği ya da ‘vahşice renklendirildiği’, mekanik dünyanın ifadesi olan, hiç bir ön kritere bağımlı kalmayan, insan ve çevrenin uyumunu amaçlayan ve ‘içinde yaşayandan daha uzun yaşamayan evler’, her ‘jenerasyonun ifadesi olarak yeniden kurulan kentler’ sunan bir mimarlıktır arzuladıkları. 


Hiç yorum yok: